Yandex

Yıktık Duvarlarımızı Altından Baltalarımızla

Yayınlama: 01.11.2024 - 10:08
A+
A-

Tarih ilminin şimdilik doğru kabul edilen kronolojisine göre 12 bin yıldır duvarlarla yaşıyor insanoğlu. Duvar; soğuktan, sıcaktan, selden, çamurdan, vahşi hayvandan ve yeri gelince hayvandan daha aşağı olabilen insandan korumuştur ve korumaktadır. Kendini ve ailesini güvende tutmak isteyen insanoğlunun en eski, en sağlam ve en sade icatlarından biridir duvar.

Bilimin milyon yıllara vardığını hesap ettiği hikayesi boyunca çeşitli sıfatlarla (ilkel, avcı-toplayıcı vb.) nitelediği insan ancak etrafına duvar örmeye başladıktan sonra medeni olarak kabul edilmektedir. Çünkü duvar, evdir. Canı, malı, aileyi korur. Duvar, güçtür. Aşılmaz surların ardında nice devletleri yüzlerce binlerce yıl ayakta tutmuştur. Sur olur aşılmaz. Kale olur zapt olunmaz. Dışında olanın karşısındadır, aynı zamanda. Heybetine çarpana tuz buz olma korkusu verir. İçinde olanın arkasındadır, altındadır. Dik ve sağlam tutar kendisi gibi. Kıymetli olanı içinde muhafaza eder. Tehlikeli olanı dışında tutar. Dünya döneli beri ev olmuştur, kale olmuştur, set olmuştur, saray olmuştur. Hatta “dünyada mekân, ahirette iman” diyerek kendisi ile ilişkisine fani bir ömür biçen ecdadımızdan farklı olarak kimileri öldükten sonra da içinde olabilmek için devasa mezarlar yaptırmıştır kendine. Adına piramit dedikleri bu mezarların milyon tonlarla ölçülen taşlarla yüzlerce metre yükseltilen duvarlarının içinde kıyam edecekleri günü bekler Firavunlar. Kimileri de vardır ki mezarlarına ölmeden girmişlerdir. “Düştüm bir ormana yol belli değil/ Yatarım yatarım gün belli değil.” diyerek voltasını kesen duvarlara dertlerini yanarlar. Yani yeri gelir duvar, insana dünyasını dar eder. Kader mahkûmu olanlar bir tarafa bazen de tehlikeli olanı içinde tutar duvarlar. Dışındaki mazlumlar emin olsunlar diye.

Duvarlar, duvarlarımız böyle kıymetli böyle ehemmiyetli iken yıktık onları altından baltalarımızla. Kimimiz taksitle kimimiz birikimle ama hemen hepimiz aynı hevesle birer tane edindik. En güvenli cebimizde ya da çantamızın en muhkem yerinde taşıyoruz onu. Elimize alınca sımsıkı tutuyoruz. Kazara düşerse ve çizilir de değerini kaybederse diye hususi kılıflarda muhafaza ediyoruz. Kimseye vermek ya da kimseyle paylaşmak istemiyoruz. Uyurken uyanıkken, yerken içerken, dışarda içerde hep yanımızda yanı başımızda olsun istiyoruz. Dışarda ne bulursak onunla getiriyoruz duvarlarımızın ardına. İçerde ne olursa onunla taşıyoruz duvarlarımızın dışına. Bu her giriş ve her çıkışla bir tuğlası daha kırılıyor, bir taşı daha yuvarlanıyor bizi nice bin yıllardır muhafaza eden duvarlarımızın ama bir esrarlı özelliği var ki bu baltaların, bunlar sadece evlerimizin dışındaki duvarları yıkmaya yarıyor. Evlerimizin içindeki duvarlara hiç dokunmuyor bu baltalar. Böylelikle, aynı evin içinde, oda duvarlarının ardında birbirinden habersiz, birbirini görmeden ama dış duvarları olmayan odalarında yalnızca dışarıyı gören ve dışarıya görünen birer zincirsiz hatta gönüllü tutsak gibiyiz.

Yıktık duvarlarımızı altından baltalarımızla. Artık, dışarda ne varsa içerde, içerde ne varsa dışardadır. Artık, içinde olanı muhafaza edecek, dışarda olanın karşısında duracak duvarlarımız yoktur. Şimdi evlerimiz bombalanmış bir şehirden arta kalan resimlerdeki gibi görünmektedir. Dış duvarlarının büyük bir kısmı yıkılmış, odalar ve içindekiler tarumar olmuş. Enkaz olmuş duvarlara takılı kalan perdeler parça parça sallanıyor. O duvarların içinde aile olabilmek, aile kalabilmek hatta insan kalabilmek kabiliyetimiz ve fırsatımız pek azalmıştır. 12 bin yıl evvel medeni sıfatıyla sıfatlanmayı bize sağlayan duvarlarımızı yıktık ve o ilkel (!) insanların duvarların içine girmeden evvel yaptığı gibi gizlisi, mahremi olmayan devasa bir kabile hayatı yaşıyoruz. Yıktık duvarlarımızı altından baltalarımızla! Şimdi elimizde baltalarla avını kovalayanlara benzedik. Nasıl başardık bin yıllar öncesine geri dönmeyi?

Yazarın Son Yazıları
11.11.2020 - 11:04
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.