12 kasım 2016 tarihindeki play one’s Trump card (kozunu oynamak) isimli köşe yazımda dünya siyasetinde nasıl bir Trump’ın bizi beklediğine ve 17 aralık 2016 tarihindeki 7 düvelden 7 harbe isimli köşe yazımda yeni dünyanın yeni tip savaşlarına atıf yapmıştım. O günlerdeki yazılarımı okuyanlar dünyadaki siyasi temayülleri bir kenara bırakıp delidir ne yapsa yeridir sözüyle bütünleşmiş Trump ile hibrit savaşlarının bir ayağı olan finans savaşlarını avazım çıktığı kadar izah etmeye gayret göstermiştim.
Bu gün Twitter’dan dünyayı sevk ve idare etmeye çalışan bir manyak ve doların sürekli direnç kırarak yükselmesi (doların yükselişi ekonomik değil siyasidir) taa o günden olası neticeler arasındaydı.
Devlet yönetimi olaylar olduktan sonra reaksiyon göstermeyi değil hamleler yapılmadan önce önlemler geliştirmeyi, b-c hatta z planlarını hazırda bekletmeyi esas alır.
vb. ABD ile karşılıklı hamleler devam ederken Bakanlarımıza yaptırım kararı alındı. Arabuluculuk için -ki ben bunu ziyaretin arabuluculuk için olduğunu düşünmüyorum- apar topar 9 kişilik heyet ABD’ye gitti. Sonuç olumsuz zuhur etti ki yeni yaptırım kararları alındı ABD tarafından. Türkiye ise hemen Rusya ve Çin ile ticaret ve turist ilişkilerini devreye soktu. Bir iki günde böyle hamlelerin yapılması demek Türkiye’nin böyle bir krize hazırlandığının kanıt-ı mübinidir. Bu önlemin şu an köşeye sıkışmış gibi görünen ekonomimize sadece nefes aldırma hamlesi olup asıl çözüm müdahalelerinin ilerleyen günlerde devreye sokulacağını düşünüyorum. En önemli çözüm önerisinin ise yetkililer kanalıyla Türkiye’nin içinde bulunduğu TAM BAĞIMSIZLIK SAVAŞININ meydanlara, sokaklara inip, kapı kapı dolaşılıp halka anlatılması olarak görüyorum
9 kişilik heyet ABD’ye giderken Sayın Cumhurbaşkanı neticenin olumsuz olacağını biliyordu. Çünkü iki ülkeninde kırmızı çizgileri çok netti ve ortak bir zeminde buluşması imkansızdı her iki taraftan birinin galebe çalması dışında…
Öyleyse bu heyet niye gitti diye düşünürsek cevabı, tüm dünyaya yaptırım uygulamaktan bahseden, tehditler savuran ve dünyada yalnızlaşmış bir psikotiğin, tıpkı kuzey Kore lideri gibi diplomasiye kapalı olduğunu dünya siyasetine bir daha kanıtlayarak yalnızlığına perçin vurmak olarak buluruz.
Finans cephesinde mukabeleli ve muteber salvolar devam ederken psikolojik cephede taarruza geçmeyi planlıyoruz böylece.
Savaş çok yönlü ve çok çetin bir şekilde ilerlerken bizi Muzaffer ya da bedbaht edecek tek mefhum inancımız olacaktır.
Tuzak kuranların tuzaklarını başlarına çevirecek olan Allah’a inanç…
Kadim değerleri ve sabiteleri olan millete inanç…
Dolara molara değil İstiklal’e inanç…
Bilinen şeylerin analizini senin tatlı ve akıcı anlatımından okumak çok zekliydi. Takipteyim hocam. Allah razı olsun.
Amin ecmain… Teşekkürler…