Saman kokulu eski kitaplardan aldığım hazzı hiçbir yerde bulamam. Sebebini bilmiyorum ama benim için apayrı cezbediciliği vardır eski kitapların.
Kütüphanede çalıştığım dönemlerde gözlerim radar gibi ciltlenmiş bu antika kitapları arar, bulurdu. O isimsiz, künyesiz ciltlerin arasında ne değerli hazineler çıkar ve beni nasıl mest ederdi bir bilseniz. Eskinin gizeminden, cazibesinden midir yoksa eski yazarların çalışma disiplinine olan güven duygularımızdan mıdır bu eserlere rağbetimiz bilemiyorum. Hele bir de bu eserlere düşülmüş asırlık derkenar notlarına rastlayınca değmeyin keyfime. Bir seferinde sahaftan sipariş ettiğim Mahmut Kemal Yanbeğ’in yazdığı kitaba, okuyan kişi tarafından çok ilginç notların ve hatıraların kurşun kalemle yazılmış olduğuna şahit oldum. Merak edip araştırdık ve bir arkadaşımız bu yazıları yazan kişinin Fırat Kızıltuğ üstadımızın olduğunu tespit etmişti. Bazen de aldığımız bir kitap, sürpriz şekilde tanıdık isimlere imzalı çıkar ve ‘böyle bir nadide eseri niye sahafa satmış bu vefasız’ diye o tanıdığımıza içerlediğimiz olur.
İşte yine böyle eski baskılı bir kitap temin etme fırsatım oldu. Murat Uraz’a ait 1933 tarihli Halk Edebiyatı Şiir ve Dil Örnekleri adında çok kıymetli bir eseri bulup okudum. Bu kitapta; şiir, türkü, mani, atasözü, eşya ve hayvan isimleri vb. bir çok konuda derlemeler var. Yazar Trabzon doğumludur ve Erzurum Lisesi’nde müdürlük yaptığı dönemde kitabı kaleme almış. Dolayısıyla Erzurum’a ve Trabzon’a çok fazla yoğunlaşmış araştırmalarında. Bayburt için biraz ketum davranmış diyebiliriz. Yine de bu kitaptaki Bayburt’a ait kayıtlar kültürümüz adına çok ehemmiyetli. Keşke Murat Uraz çalışmalarında Bayburt’a daha fazla yer ayırsaymış diye içlenmeden edemedim.
Sözü daha fazla uzatmadan Murat Uraz’ın kitabında Bayburt’a ait olarak gösterdiği dört tane türküyü sizlerle paylaşmak istiyorum:
1-Türkü: İlk türkümüzün Kop Köyü’ne ait olduğu belirtilmiş. İlk defa duyduğum ve internet üzerinden araştırdığımda herhangi bir kaydına ulaşamadığım bu türküyü kim bilir belki Kop Köyü’ndeki yaşlılarımızdan hatırlayan vardır.
Gök yüzünde uçup giden durnalar! Eğlenin arz edek hâllerimizi Hem kavm kardeşim hem anam babam, Deyin gözetmesin yollarımızı! Kebabı pişirir meze ederler, Eski dertlerimi teze ederler, Gündüz akşama dek ceza ederler, Akşama bağlarlar kollarımızı! Ben de bey oğluydum, kendi hâlime, Şahin kuş da kondururdum dalıma, İpek şal da bağlar idim belime Şimdi kendir kesti bellerimizi!
2. Türkü: Çıhıp bahçelerde salınmaz mısın? Gonca güller gibi açılmaz mısın? Sen benim hâlimden anlamaz mısın? Alup seni hangi diyara gidem? Sensiz yârim bu cihanda ben nidem? Bir giderim, beş ardıma bakarım, Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim, Hem ayrılık hem gurbetlik çekerim, Alup seni hangi diyara gidem? Sensiz yârim bu cihanda ben nidem? Demirciler demir döver tunç olur, Sevip sarıp ayrılması güç olur, Ben gidersem senin hâlin nicolur? Alup seni hangi diyara gidem? Sensiz yârim bu cihanda ben nidem?
Bu türküyü araştırdığımızda Cahit Öztelli’nin adına ulaşıyoruz. Başka bir kayıt bulamıyoruz. Usta edebiyatçı Cahit Öztelli’nin de meslektaşı Murat Uraz’ın eserinden yararlanmış olabileceği ihtimal dâhilinde.
3. Türkü: Kömür gözlüm ne gezersin bu bağda Bu bağ bizim güzellerin bağıdır Aklan uyup yuva yapma bu bağda Felek vurur yurdun yuvan dağıtır Kömür gözlüm bana yazık değil mi? Ağladıkça gözlerimden kan gelir, Leblerinden bir çift buse verende; Ölmüş iken cesedime kan gelir! Kömür gözlüm ben buradan gidersem Hoşça geçin yaranınla eşinle Gurbet ilde kem haberin alırsam, Döğünürüm kara bağrım taş ile! Kömür gözlüm bakışından doyamam, Hâllerin çok birer birer sayamam, Yârim küçük uyartmaya kıyamam, Kıyabilsem gör ki neler eylerim!
Halk türküleri konusunda bir yetkinliğim olmadığından meselenin teferruatını işin uzmanlarına bırakmak istiyorum. Ancak şöyle bir tahmin yürütebiliriz. Erzurum’da Trt radyosunun mevcudiyeti Erzurumluların kayıtlı türküleri sahiplenme hususunda ellerini kuvvetlendirmiş olmalı.
4. Türkü: Sabah oldu tan yerleri atıyor Cümle kuşlar destur almış ötüyor Ayşeciğim odasında yatıyor Şakı bülbül var uyandır yârimi! Ben kıyamam sen uyandır yârimi Çıkabilsem sarayının köşküne Cam boyanır amber ile miskine Seni beni Yaratanın aşkına Şakı bülbül var uyandır yârimi! Ben kıyamam sen uyandır yârimi Sabah olsun ben bu yerden gideyim Garip bülbül ile feryat edeyim Sen dururken ya ben kime gideyim Şakı bülbül var uyandır yârimi! Ben kıyamam sen uyandır yârimi
Son türkünün farklı bir varyantı merhum bestekâr Cüneyt Koşal tarafından Hüseyni makamında notaya aktarılmıştır. Ayrıca Keskin yöresine ait bir eser sayılıp Hacı Taşan’ın kaynak kişi gösterildiğini ve bir çok sanatçı tarafından yorumlandığını da söyleyebiliriz.
Netice: Benim bu yazıyı kaleme almaktaki amacım 1933 tarihli bir kitapta Bayburt türküsü olarak kayıt edilen eserleri gün yüzüne çıkarmaktır. Bundan sonrası işin uzmanlarının karar vereceği bir çalışma sahasıdır. Benim halk türküleri konusunda daha fazla fikir beyan etme yetkinliğim yoktur. Bu türkülerin kesin olarak Bayburt’a ait olup olmadığının işin erbabı olan halk bilimi araştırmacıları ya da müzisyenler tarafından tetkik edilmesi icap eder. Son sözü onların söylemesi gerekir. Biz de Bayburt folklorüne küçük bir katkı sunabildiysek ne mutlu…