Yandex

Ayağa düşürülen tarih

Yayınlama: 05.08.2019 - 09:11
A+
A-

Aylar önce 3. Murat döneminde yazılmış olan Bayburtlu Osman isminde bir müverrihin Tevarih-i Cedid-i Mirat-ı Cihan (Cihan Aynasından Yeni Tarihler)  adındaki eseri elime geçti. Böyle bir eseri okumak beni nasıl heyecanlandırdı bir bilseniz! Memleketimizden çıkmış 3. Murat döneminde yaşamış bir Osmanlı tarihçisini bulmuşuz az şey mi?

Okumaya başlayınca soğuk bir duş etkisi yaptı. Baştan sona kadar tarihi şahsiyetleri birbirine karıştırmış müellif. Nurettin Mahmut Zengi’den ‘Gazneli Mahmut’ diye bahsediyor; Yıldırım Bayezid’in kardeşi Cem Sultan ile kavgasını anlatıyor; tarihi gerçekliği olmayan bir çok asparagas nakil veriyordu. Taçlı Hatun’u Pulur’a gelin getirerek Ferahşat Bey’den koç gibi çocuklar doğurduğunu anlatacak kadar uçuk kaçıyordu. Kitabın hakkını yemeyelim Ferahşat Bey’e ait çok değerli bir Naat-ı Şerif vardı. Dönemin ismi unutulmuş Bayburtlu alim ve şairlerinin şiirlerine yer verilmiş olması ehemmiyet arz ediyor hiç değilse. Ancak yine de yalan yanlış bilgiler içeren bir esere nereye kadar itibar edilsin ki?

Efendim; şahsen tasavvufi gelenekten gelen ve alimlere hürmet besleyen birisiyim baştan söyleyeyim de meramım yanlış anlaşılmasın. Bugün akşam yolumuz Duduzar’a düştü. Abdulvehhab Gazi’ye ait olduğu isnat edilen türbeyi ziyaret eyledik. O esnada Zihni’nin Hikayey-i Garibe’sinde ve başka kaynaklarda bahsi geçen Burhan Gazi’yi merak ettim. Köyde ikamet eden bir gence Burhan Gazi’nin köyde türbesi var mıdır diye sordum. Genç kardeşimiz, mezarın köyün içinde bir yakınının arsasında olduğunu söyleyip, abisine teyit ettirmek istedi. Abisi de karşıdaki tepeyi işaret ederek Burhan Gazi’nin türbesini gösterdi. Diğer mezarın ise Battal Gazi’ye ait olduğunu ifade etti. Tarihçiler öyle söylemiş.

“Hey güzel Allah’ım dedim. Battal Gazi ne ara Bayburt’a uğradı.” Bu uydurma bilgiler nereden yayılıyor derken İlhan Yardımcı’nın Gez Anayurdu Gör Bayburt’u adındaki niteliksiz, ilmi bir değeri olmayan kitabına denk geldim. Kitapta, Battal Gazi’nin ve Abdülvehhab Gazi’nin Bayburt’ta meftun olduğunu anlatmaya çalışmış. Kaynak olarak gösterdiklerinin yarısı kendi arkadaşları, gerisi de asılsız. Kitapta kaynak olarak Taberi Tarihi’nin 7. Cildinin 86, 90, 91. sayfaları gösterilmiş. Oysa Taberi Tarihi’nin 7. cildi yoktur. 3 ya da 4 cilt olarak basılan bu eseri sadece Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları Milletler ve Hükümdarlar Tarihi adı altında 5 cilt olarak yayınlamıştır. Sonra Danişmendnamelerden bahsedilmiş.

Hece Yayınlarından 2006 yılında Necati Demir’in yayınladığı Danışment Gazi Destan’ında sayfa 46’da şöyle diyor: “Yola çıktılar, sonunda Sivas Kalesi’ne ulaştılar. Gördüler ki Abdulvehhab ve diğer gaziler, Serhayil ve Sivasdos ile savaşırlar. Nikola ve Küste derhal o kırk bin er ile Müslümanlara hücum ettiler. Çok Müslüman’ı şehit ettiler. Abdulvehhab’ın öldüğünü görünce Serhayil’e haber verirler.”

Görüldüğü üzere Danışment Gazi destanında Abdülvehhab Gazi’nin Sivas’ta şehit olduğuna vurgu yapılmış. Hülasa belirttiği kaynakların tamamı geçersiz, dayanaksız. Bir de sen, ben, kilimcinin kel oğlan toplanıp kitap yazacağız. Sonra birbirimizi kaynak göstereceğiz buna kargalar bile güler.

Elbette tarih ilminde kaynaklar çok önemlidir. Ancak bir tarihi olayın kaynağını nasıl araştırabiliriz, bu hususun bilinmesi gerekir. Bir tarihi olayın yaşandığı çağdan günümüze aktarılan malzemeler birinci el kaynak olarak sayılır ve hakiki değerli olan birinci el kaynaklardır. Ondan çok daha sonraki dönemlerden aktarılanlar ikinci el kaynak sayılır. Daha az güvenilir.

Mesela İbn-i Bibi’nin eseri şahit olduğu 1. Gıyaseddin Keyhüsrev dönemi anlatışından dolayı ehemmiyet arz eder. Fakat 18. yüzyıla ait bir eserde Keyhüsrev dönemi anlatıldığında o kadar bağlayıcılığı olmaz. Kaynaklar dönemlerine göre tasnif edilir çünkü. Tarihi vakaya ait bir kaynak bulmakla da bitmiyor bu iş. O kaynağın verdiği bilgilerin geçerli olup olmadığına dair tenkit edilmesi icap eder.

Yazarın olayda geçen tarihi şahsiyetlerle ilişkisini bilmek de önemlidir. Gelibolulu Mustafa Ali, ziyaretine gittiğinde herkese şeker dağıtıp kendisine şeker vermeyen bir devlet adamına gücenmiş kitabında ondan Osmanlı’ya rüşveti getiren kişi olarak bahsetmiştir.

Bir diğer örneğimiz Firdevsi’nin Şahnamesi’nden. Şahname’de ilk İran padişahlarının tümünden övgüyle bahsedilir. Sıra Dahhak’a geldiğinde karşımıza canavar bir adam çıkar. İki omuzundan çıkan yılanlardan kurtulmak için şeytana aldanıp her gün yirmi kişiyi öldürtür. Oysa işin aslını sorarsanız Dahhak Arap’tır. Arap olduğundan dolayı İranlılar için kötülüğün sembolü yapılmış.

Tarihçinin belli bir yaş üzerindeyken bunama rahatsızlığı da bulunabilir. Bu yüzden her tarihi kaynak kusursuzmuş gibi kabul edilmemeli. Sıkı bir elekten geçirilmeli.

İbn-i Haldun Mukaddime adlı kıymetli eserinin başlangıcında uzun uzadıya tarihçilerin düştükleri yanılgıları izah etmiştir. İslam tarihinde Hz. Musa’nın emriyle Tih Çölü’nde toplanan askerlerin sayısının 600 binden fazla olduğu rivayetine değinerek böyle bir rivayetin gerçek olamayacağından bahseder. İbn-i Haldun’a göre Mısır ve Şam şehirleri bu sayıda bir orduyu kaldıramaz. Her şehrin ekonomik olarak kaldırabileceği bir asker sayısı olduğunu söyler. Üstelik bu kadar sayıda askerle savaşa girilecek olsa savaş meydanının dar geleceğinden ve hareket ihtimali olmayacağından fiilen bir savaşın mümkün olmadığını söyler.

Hulâsa tarihçilik ince işçilik gerektiren bir meslektir. Eserin akıl, izan, gönül ve insaf süzgecinden geçirilmesi gerekir.

Battal Gazi meselesine dönecek olursak. Yöneticiler, bu şehrin kaderini etkileyecek hususlarda kaçak güreşmemeli, meydanı ehil olmayan insanlara teslim edip vebaline ortak olmamalıdır. Tarih alanında hiç bir vasfı, yetkinliği olmayan insanlar sırf Bayburt’a turizm geliri kazandıralım diyerek türbelere yalan dolanla isim uydururken şehrimizi bekleyen asıl tehlikeden habersizler. Şöyle ki üç kuşak sonra Battal Gazi’nin, Abdülvehhab Gazi’nin Bayburt’ta yaşamadığı yalanı ortaya çıkınca bu sefer devrin insanları Şeyh Hayran, Ahi Emir Ahmed Zencani gibi şahsiyetlerin de gerçekliğinden şüphelenebilirler. Acaba dedelerimiz bunları da uydurdu mu diye düşünecektirler. Bilgi kirliliğine sebebiyet verilecektir.

Bu memleketin yetiştirdiği Yunus Özger gibi ömrü devlet arşivlerinde geçmiş tarihçilerimiz varken işi ehline teslim etmeli. Ehil olmayanlar ise haddini bilmeli; yalan dolan rivayetleri yöneticiler tarafından ciddiye alınmamalı. Yoksa “bir ok attım aşure oldu” diyenlerden çekeceğimiz var demektir…

Yazarın Son Yazıları
06.06.2016 - 10:43
29.05.2020 - 10:35
06.06.2019 - 10:00
19.11.2018 - 17:00
05.01.2019 - 12:36
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 4 Yorum
  1. Ahmet dedi ki:

    Guzel,dogru bir yazı tebrikler Onder bey

  2. Baki Tosun dedi ki:

    harikasın..
    her değeri siyasi şahşi menfaatleri için yozlaştırıp yıpratan bezirganların karşısında ki bilgi ve donanım yüklü duruşunu kutluyorum sevgili kardeşim..

  3. Üzeyir K. dedi ki:

    Yalan söyleyen tarih utansın, tarihçilerde.

  4. eftal gencer dedi ki:

    yıllarca siyasi ve ekonomik sebebler gibi nedenlerle tarihi hep eksik ve yanlış öğrendik.bu memleketin gerçek tarihçilere ihtiyacı var.kalemine sağlık…