Bazı anlar vardır, insanın eli kalemine gitmez, gidemez. Ama yazılmalıdır, tarihe kalıcı bir not düşülmelidir. Unutulmamalıdır bazı anlar ve bazı yiğitler. İşte onlardan biridir; Bülent ŞİPAL. 18 Eylül 2020 günü Yüce Rabbine kavuştuğu gün… Bugün bir kul, bir âdemoğlu göçtü bu dünyadan… Yol arkadaşım, dava arkadaşım, can dostumdu.
Geldi geçti zaman, ne de hızlı…
Ortaokuldan itibaren istikametimiz belliydi. Bir güzel ülküydü gönül verdiğimiz. Yıl 1999, Nizam-ı Âlem Dergisi’nin Nisan sayısı, benim de Atatürk Üniversitesi’nde ilk yılım İ‘lâ-yi Kelimetullâh Davası’nı tanıma şerefine ulaştığım yıldı. Rahmetli Yolbaşçımız Muhsin Yazıcıoğlu ile bir röportajı vardı bu sayıda. İlk orda okuyup duymuştum Bülent Şipal’i… daha sonra Bayburt’ta Ticaret Odasında çalıştığı yıllarda yüzyüze tanışma fırsatımız oldu ve dostluğumuz başladı. Her zaman sohbetini aradığım unutulmayacak anları paylaştığımız yıllar geçirdik. O röportajı da unutmam mümkün değildi, şöyle sormuştu Rahmetli Başkana: ‘Gençliğe önerileriniz nelerdir?’ O da taşı gediğine koyan bir netlikte şunları ifade etmişti: “Siyasi hayata gençlik yıllarında girmelidirler. Bir istikamet belirlemelidirler ve orda tutarlı olmalı, istikrarlı olmalı, kalıcı olmalıdırlar. Bir fikirleri, bir değerleri olmalı ve onu da yaşamalıdırlar.” Tam da bu şekilde hayat sürdü ve örnek oldu.
Şairdi, yazardı, çalışkan ve üretken bir yayıncıydı. Elimde yazdığı kitabı: Gidiyorum Ama Senden… Vefalı, ailesine düşkün, ince ruhlu bir insandı. İyi bir okuyucu ve eleştirmendi. Birçok eserde alın teri vardı. Sıkıntılarla geçirdi hayatını. O’nla geçen zamanlarımız gözümün önünden gitmiyor:
Sabahlara kadar matbaaya işleri yetiştirme gayretini, çay, kahve sohbetlerini, yolculuklarımızı, broşür, dergi, kitap çalışmalarımızı. Spor faaliyetlerimizi, yürüyüşlerimizi… Güzel anlarımızda (unutamam) o nazik gülüşlerini… Hiç unutmam kahve ikramını ve hazırlayışını…
Dava ve kitap kritiklerimiz… anlatırdın; Muhsin Başkanla anılarını, Ankara yıllarını… senle çalışmak bir zevkti dostum. Tek kızdığım tarafın, tek kusurun belki de sigaraydı. Bir onu bıraktıramadım. Belki de yalnızlığının tek dostuydu o sigaran. Saat Kulesine bakıp Osman Öztunç’un Muhsinler Ölmez’ini dinleyip, dalıp gitmelerimizi… Ankara seyahatimizi ve Taceddin Dergâhı ziyaretimizi…
Sonra kader ayırdı yollarımızı. Benim Ankara ve Aydın’a gidişim uzaklaştırdı bizi bizden. Üzgün ve kırgındı son zamanlar çünkü ekonomik sıkıntılar ve vefasızlık düşmüştü payına… Ben de kendi sıkıntılarıma düşünce pek görüşemiyorduk son zamanlarında… En son 2019 yılının sonbaharında birkaç günlük Bayburt ziyaretimde görüşmüştük. Eskileri yad edip yine kahvemizi içmiştik derin bir sohbet eşliğinde. Aynıydı, değişmemişti, yiğit ve yağız duruşunu kaybetmemişti. Yıkılmamıştı onca badireye rağmen… Hala Saat Kulesine bakıyordu oğlunun adını verdiği şirketi Yağız Yayınları…
Şimdi geçti gitti o güzel yıllarımız. Ama biliyorum ki ahirette tekrar bir araya geleceğiz. Ölüm hak… Rabbim mekânını cennet ve Peygamberimize ve Muhsin Başkanımıza komşu eylesin… Biz razı idik senden, Rabbim de razı olsun inşallah…
Dostum seni tanımak, sana yoldaş olmak şerefti benim için. Bayburt çok değerli bir evladını kaybetti, bilmem nasıl öder hakkını Bayburt; birçok kuruma, birçok ürün ve eserde emeğin vardır. Kırgındın pek değerin bilinmedi. Sessiz sedasız oldu ayrılığın da… Rabbim eşine ve çocuklarına sabır versin can dostum.
Ne desem az, düğümleniyor boğazıma cümleler… Vicdansız dünya… Ahirette buluşmak, duamdır.
Necip Fazıl’ın dediği gibi:
“Oyuncak kırılır, haydi, ya insan,
Nasıl parçalanır, nasıl bölünür?
Söylerler, mezara kulak dayasan;
Bir daha ölmemek için ölünür.”
Mekanı cennet olsun inşallah
Yüreğine sağlık mutlu bey can dostunu çok güzel anlatmışsın onun sana hakkı helaldi sen de ona hakkını helal et
Mutlu abi; abim için kaleme aldığın yazı için çok teşekkür ederim. Acısı çok derin ve ince. Hakkınızı helal ediniz .
Allah gani gani rahmet eylesin.An içten taziye dileklerimi iletirim Mutlu bey kardeşim.